Ağrı, vücutta bir uyarı sistemi olarak görev yapmaktadır. Yani hastanın doktora gitmesini sağlayan en önemli uyarıdır.
Ağrıyı tarif etmeye gerek yok.
İşte o bildiğiniz ağrı
İnsan vücudunun mükemmel bir özelliğidir.
Evet belki hoş olmayan duygudur. Ama ağrı olmasaydı halimiz nice olurdu?
Vücuttaki bir tahribat, bir zarar olduğunda nasıl haberimiz olurdu?
Nasıl tedbir alabilirdik?
Bu anlamda ağrı, vücutta bir uyarı sistemi olarak görev yapmaktadır. Yani hastanın doktora gitmesini sağlayan en önemli alarmdır.
Ağrı olmasaydı insanlar,
Ama vücut, bu ve benzeri birçok durumda ağrı adını verdiğimiz sinyal ile, hemen bizi uyarır ikaz eder.
Her ağrı bir tehlike işareti midir? Hayır.
Baş ağrısı, migren ağrısı, ya da nevralji adı verilen çok şiddetli ağrılarda kimi zaman tetkikler de yapılsa, bilgisayarlı tomografi de olsa vücutta herhangi bir arızaya ya da bozukluğa rastlanmayabilir.
Ancak,
Uzun süren bu tip ağrılarda, hastaya ağrısının psikolojik kökenli ağrı olduğunu söylemek ve doktora yönlendirmemek çok yanlıştır.
- Kardeşim hasta bunu ağrı olarak söylüyor mu?
- Söylüyor.
- Uzun süredir var diyor mu?
- Diyor.
- O halde, gelip geçen ağrılarda olduğu gibi, geçer canım demek büyük hatadır.
Durum gerçekten bir alarm olarak kabul edilmelidir. Hastanın ağrısı doktor tarafından ele alınmalıdır. Böylece ağrının boyutları ve derecesi araştırılmalıdır.
Ağrı, aslında çocukluktan itibaren bütün yaşadıklarımızla doğrudan ilgilidir.
Herkesin ağrısı farklıdır.
Kimimiz ağrıya daha dayanıklıyızdır, kimimiz daha dayanıksız.
İşte bu duruma ağrı eşiği denilir.
Yani her vücudun bir ağrı standardı vardır.
Bu standardın belirlenmesinde her insanın farklı kültürel özellikleri, yaşam biçimi, bulunduğu çevre, aldığı eğitim, cinsiyeti, dili, dini ve birçok diğer inançları da etkili olmaktadır.
Yine bu özellik, ülkeden ülkeye, kişiden kişiye, cinsiyetten cinsiyete göre farklılık gösterebilir.
Vücuttaki ağrı olayı bu standarda göre değerlendirilmelidir.
Kimi insana merhametli deriz, kimine vicdansız.
Kimi cesur olur kimi ödlek
Ağrı da aynen bunun gibi her insanda farklı algılanır. Çünkü ağrı beyinde çözümlenen bir duygudur.
Beyinde çözümlenmesi aynı toplumsal olayların ya da diğer duygusal olayların çözümlenmesi gibi olur.
İnsanların toplumsal olaylara ve kişisel olaylara bakışı ile, ağrıya bakışı arasında çok büyük paralellik vardır. O yüzden insanlar ağrıyı farklı algılar.
Diğer bir özelliği, ağrı kolaylıkla ölçülemeyen öznel, tamamen kişisel bir duygudur.
Ağrı, beyin başta olmak üzere vücudun birçok sisteminin devreye girdiği çok karmaşık bir olaydır. Bu karmaşıklık sebebiyle uzun süre ağrı çeken bir insanın beyni, bir zaman sonra daha farklı çalışmaya, olayları daha farklı algılamaya başlar.
Bir zaman sonra yaşayış biçimi bile değişebilir. Bitmek bilmeyen ağrılar insanlarda kişilik değişikliklerine bile yol açmaktadır.
Nasıl mı?
Ağrı çeken hasta ister istemez birçok faaliyetini kısıtlar. Gerçi çoğunlukla bu durum onun aleyhine olur. Ağrısı daha da artır. Arttıkça o daha da kendini dinlemeye başlar.
Kronik ağrı, insanın uzun süre hareket etmemesine buna bağlı olarak gücünü ve etkinliğini yitirmesine yol açar. Sonucunda da insanlar yapmak istediklerini birçok eylemden vazgeçerler.
Düne kadar her yere koşturan bir adamın bugün evden çıkmaması onu ruhi yönden etkilemez mi?
Elbette etkiler ve kronik ağrılar sebebiyle etkinliği azalan kimseler hayattan bezmeye, depresyona girmeye başlar. Çünkü bir daha eski günlerine geri dönemeyeceğini sanırlar.
Bu duygu onlarda artı ağrılara sebep olur da farkına varmazlar. Ama onlar takılmıştır bir kere
Hasta kendini önce ailesinden sonra da toplumdan yavaş yavaş soyutlamaya başlar. Bu dertten kurtulmak için kapı kapı dolaşmaya, kim ne önerirse onu uygulamaya başlar.
Ve burada en üzücü olan nedir biliyor musunuz?
Bu kişiler bir umut doktor doktor dolaşırken, ellerinde çekilmiş filmler, MRlar, tahliller vs ile gitmekteler.
Böyle olmasına rağmen, birçok kurum ya da kuruluşta, sanki farklı bir uygulama yapılacakmış gibi hastaya yeni baştan, bir sürü tahlil tetkik yaptırırlar.
Sonuçta hasta hem maddi yönden, hem de bir kere daha sonuçsuz kalan tedavi sebebiyle manevi yönden yıpratılır.
Hasta, bir an önce yaşamını zindana çeviren bu bozukluktan kendini kurtarmaya ve ne duyarsa uygulamaya çalışmaktadır.
Bu sebeple kim ne diyorsa onu uygular. Hasta bir süre sonra deneme tahtası olup çıkmıştır.
Bu tür tedavilerin sonucunda hasta hem maddi kayba hem de zaman kaybına uğrar. Bu maddi kayıplar zaman zaman inanılmayacak boyutlara ulaşmaktadır.
Hastaların tedavi için hekimden hekime koştukları gibi, kimi hekimler de aynı yanlışa düşmekte ve hastaları sadece kendi uzmanlık dallarının bakış açısında değerlendirip tedavi etmeye çalışmaktadırlar.
Bu da hastalarda, hem zaman kaybına hem de maddi kayba yol açmaktan başka bir işe yaramaz.
Her insanın farklı bir dünya olduğunu bilmek ve kabul etmek durumundayız.
Dolayısıyla birine iyi gelebilen tedavi şeklinin ötekine de iyi gelmesi mümkün olmayabilir.
Dolayısıyla her hastanın çocukluğundan bu ana kadar yaşayışı, yemesi içmesi, iklim şartları, hayat kültürü, eğitimi, hatta inançları vs iyi bilinmeli ve ona uygun tedavi uygulanmalıdır.
Hayatında baş ağrısı yaşamayan insan hemen yok gibidir. Ancak baş ağrılarını iki şekilde değerlendirmek gerekir.
Birincisi:
Çeşitli hastalıkların bulgusu olarak baş ağrısı
İkincisi:
Başlı başına bir hastalık olarak baş ağrısı.
Birinci gruptaki baş ağrıları, genellikle göz, kulak, burun, boğaz hastalıklarından, dişlerden kaynaklanan baş ağrılarıdır ki, bu çeşit baş ağrılarının teşhis ve tedavisi nispeten kolaydır.
Baş ağrılarını şöyle sıralayabiliriz:
Migren ağrısı kendine özgüdür.
Migrende en sık rastlanan belirti, hafiften başlayıp, bir süre sonra çok şiddetli, zonklayıcı hale gelen baş veya boyun ağrılarıdır.
Ağrı genelde başın bir tarafında olur ve en az bir üç dört saat devam eder.
Migren hastası, ağrısı bittikten sonra kendini yorgun ve bitkin hisseder.
Migren, baş ağrısı öncesi veya ağrı süresince vücuda nasıl etki eder?
Migren ağrısı başlangıcında bazı belirtiler verir.
Adından da anlaşılabileceği gibi, gerilim ve stres sebebiyle yaşanan baş ağrılarıdır.
Hemen hepimiz kimi zamanlarda hayal kırıklıklarına, üzüntülere, korkulara, strese gireriz. Aile içi ve sosyal hayatta bizi bekleyen ummadığımız gelişmeler olabilir.
Böylesi durumlarda ister istemez kasılır. Nihayetinde vücut etten kemikten değildir. Bu kasılmadan en çok etkilenen bölüm başımız ve boynumuzdur. Bu sebeple böylesi durumlarda şiddetli baş ağrıları yaşanır.
Bu tür ağrıyı migrenle karıştırmamalıdır. Zaten bu tür ağrının sebebini kişi kendi kendine biraz düşündüğünde bulacaktır.
Bu tür ağrıların en belirgin özelliği, boyundan başlayıp başa kadar çıkması ve orada çöreklenmesidir.
Migrenli hastalar ağrı tuttuğunda sakin bir yer ararken, gerelim baş ağrısında insanın içi içine sığmaz. Yerinde duramaz açık havaya şuraya buraya kendini atmak ister.
Gerilim baş ağrısı migrende olduğu gibi tek bir yerde oluşmaz.
Migrende ağrı öncesinde görülebilen görme bozukluğu ve diğer belirtiler gerilim baş ağrısında yoktur.
Bu tür ağrılarda akupunkturun kas gevşetici özelliği sayesinde çok iyi neticeler alınmakta ve hasta rahatlamaktadır.
Özellikle göz çevresinde alın ve şakakta tek taraflı olarak görülen ağrılardır. Zaman zaman ortaya çıkar. Baş ağrısı kümelerine yol açar. Bu sebeple küme baş ağrısı adı çok yaygın olarak benimsenmiştir.20-40 yaş arası erkeklerde daha sık ortaya çıkar. Genetik değildir. Çocuklarda çok az rastlanır.
Küme baş ağrıları ataklar şeklinde gelir. Örneğin sabah saatlerinde, hemen her gün belirli bir zamanda tutar.
En çok göz çevresinde, gözün arkasında ve şakakta ağrı olur. Baş ağrısı ile birlikte gözde kızarıklık, kanlanma, göz yaşarması, burun akıntısı veya tıkanıklığı, alında ve yüzde terleme, göz kapağında şişme veya göz kapağı düşüklüğü bulunabilir.
Çok şiddetli olan bu ağrı krizleri 15 dakika 3 saat arası sürebilir.
Küme baş ağrısı birkaç hafta ile aylar sürebilen krizler şeklinde olabilir.
Alkol ve sigara küme baş ağrısı ataklarını artırır.
Boyun veya kafa arkasında yer alan sinir kökü, kemik, kas, eklem ve disk gibi yapıların çeşitli bozuklukları baş ağrısı şeklinde belirti verirler. (Bkz. Boyun fıtığı)
Boyundaki ağrıların muhtemel sebepleri
Göğüs ağrıları insanı en fazla endişelendiren ağrıların başında gelir. Çünkü ilk akla gelen kalpte bir rahatsızlık olup olmadığıdır. Oysa bu ağrıların çok azı kalple ilgilidir.
Peki geri kalan ağrılar neden kaynaklanır?
Gögüsteki ağrıların sebepleri:
Kalp ve dolaşım sistemi bir bütün olarak ele alınır.
Kalp damarları, kol ve bacak damarları, damar sertliği ve damar tıkanmalarının daha çok rastlandığı ana damarlardır.
Çünkü bu bölgelerde dolaşım sistemine yardımcı damarlar fazla yoktur. O bakımdan buralardaki damarlar zorlandığında vücut zorda kalır.
Kalp ve dolaşım sisteminin görevi vücuda kan pompalamaktır. Vücuda lazım olacak her türlü besin ve oksijen kan vasıtasıyla gönderilmektedir.
Bir bölgeye yeterince kan gitmediği takdirde bölge hem beslenemez hem de zehirli artıklar orada kalarak o dokuda tahribata yol açar. Bu durumda vücut rahatsızlığı ağrı ile belli eder.
Yine damar tıkanmalarında da vücudun elindeki tek alarm, ağrıdır.
Diyoruz ki hastalığın kaynağına inmek önemlidir. Kaynağa inmeden uygulanan tedaviler yüzeysel olur.
Hastalığın teşhisinde elimizde iki yöntem var ve bu iki yöntemide birlikte kullanıyoruz.
Yani böylece bizim,
Hastamızın rahatsızlığını teşhis etmede iki türlü imkanımız oluyor.
Bu da hastalığa tam ve doğru teşhis koymamızı sağlıyor. Doğru teşhis ise tedavi konusunda hem hastaya hem bize büyük bir avantaj sağlıyor.
Gelelim akupunkturun tedavideki etkilerine
Bir kere şunu kesinlikle bilelim ki,
Ağrılar ve ağrı belirtisi gösteren tüm rahatsızlıkların tedavisinde akupunktur, bilinen tedaviler arasında en etkili olanıdır.
Çünkü;
Akupunktur, vücudu bir bütün olarak tedavi eder, yeniler
Neler mi yapar?
Geleneksel tıp otoriteleri gerek migren, gerek küme baş ağrılarında; gerekse baş ve boyunda ağrılara sebep olan, kollara vuran ağrılara sebep olan boyun fıtığı ve kireçlenmeler gibi rahatsızlıklarda ideal bir tedavisi yoktur. diyerek ağrı kesiciler, anti-romatizmal ilaçlar, kas gevşetici ve anti-depresan ilaçlar, boyun korseleri, boyun egzersizleri tavsiye ederler.
Buna rağmen ilerleyen vakalarda cerrahi müdahale yaparlar.
Oysa akupunktur ile migren ve bütün baş ağrılarında, boyun fıtığında ve boyun kireçlenmesinde vs. mevcut tedavi yöntemlerinden en az üç dört kat daha iyi neticeler elde edilmektedir.
Örneğin, ameliyat önerilecek safhaya gelmiş birçok hastamız, akupunktur tedavisi ile ameliyat olmaya gerek kalmayacak şekilde iyileşmişlerdir.
Hakan Özdemir