Rahatsızlandığımızda ne yapmamız gerektiğini hemen hepimiz biliyoruz. Yine de toplumdaki ortak düşünceyi, üç aşağı beş yukarı açıklamaya çalışalım. Allah göstermesin ama ola ki rahatsızlandık. Doktora gitmekten başka çıkar yol kalmadığına kanaat getirdik. O zaman ne planlıyoruz?
"Artık mecburen bir günü kendimize ayıralım. Sonra ya bildik tanıdık veya duyduğumuz iyi bir doktora gidelim. Doktor bey bize bir baksın, incelesin... Ardından tahlil mi gerekiyor, film mi gerekiyor ne lazım geliyorsa bizden istesin. Yaptırıp getirelim, masanın üstüne bırakalım. Doktor bey kontrol etsin. Sonra da yazsın ilaçlarımızı. Nelere dikkat edeceğimizi söylesin. Teşekkür edip tokalaşalım, bu iş burada kapansın. Bir daha ne ben doktoru göreyim, ne o beni görsün. İşimiz var, değil mi?"
Hatta doktorlar genelde "On gün sonra bir kontrole gelin" dediği hâlde genelde çoğumuz bir daha gitmeyiz. Kendimizi hiç önemsemediğimizi düşünebiliyor musunuz? Oysa konuşurken, "Her şeyin başı sağlık." deriz ama sağlığımız için kendimize ayıracak bir gün bulmakta zorlanırız. Sözü şuraya getirmek istiyoruz: Akupunktur tedavisi gerçekten çok mükemmel. Hiçbir yan etkisi yok. Erkek, kadın fark etmiyor, tedavi sonrası en az beş-on yaş gençleştiğinizi görüyor, hissediyorsunuz. Siz anlamasanız bile evde eşiniz söylüyor; iş yerinde arkadaşınız. Çektirdiğiniz fotoğraflarda aradaki fark açıkça belli oluyor.
Örneğin diyelim ki "Kronik Yorgunluk Sendromu" için gelen bir kadının aynı zamanda yüzü, tedavi sonrasında arkadaşlarının: "Yüzünüz ne kadar parlak ve pürüzsüz hâle gelmiş. Yoksa botoks mı yaptırdınız?" diye sorabileceği kadar güzelleşebiliyor. Bunu hastalarımız söylüyor.
Yani akupunktur tedavisi bu kadar mükemmel bir yöntem... Ama her şeyin bir bedeli var. Akupunktur tedavisinin de... Bu tedavinin bedeli ne mi? Tedavi sürene kadar, yirmi ya da otuz seans, haftada iki ya da üç kez kendinize iki saat zaman ayırıp, yarım saatliğine akupunktur seansına gelmeniz gerekiyor. Aslında iyi düşünülürse, bu bir bedel değil aksine aynı zamanda insanı monoton hayattan kurtaracak bir fırsat, bir değişiklik.
Akupunktur tedavisi gerçekten çok mükemmel. Hiçbir yan etkisi yok. Erkek, kadın fark etmiyor, tedavi sonrası en az beş-on yaş gençleştiğinizi görüyor, hissediyorsunuz.
Akupunkturda normal olarak bir kür tedavi rahatsızlığın durumuna göre 10 ile 30 seans arasında oluyor. Her bir akupunktur seansı 20 ila 30 dakikadır. Ancak doktor gerek gördüğü takdirde bu seans süresini biraz kısaltıp, uzatabilir. Seans süresi tamamlandığında hastanın iğneleri toplanır ve hasta günlük hayatına döner.
Hastalık gruplarına göre seanslar değişik olmakla birlikte ilk başlarda, haftada 2 ila 5 seans uygulama yapıldığı gibi, haftada bir iki seans yapılan uygulamalar da var. Biz genellikle haftada üç seans uyguluyoruz.
Örneğin, bir akut sinüziti sekiz ila 10 seansta, yüz felcini sekiz seansta, saf astımı, saf migreni (ki bugün bu rahatsızlıkları saf olarak görmek çok zorlaşmıştır) 15-20 seansta, boyun fıtığı tedavisini 20-30 seansta tamamlayabiliyoruz. Bu seansların her birinin toplamına "Bir kür tedavi programı" diyoruz.
Söz konusu insan sağlığı ise alternatif tedavi yöntemleriyle Ortodoks tıbbı birbirine destek olsa, birbirini tamamlasa daha iyi olmaz mı?
Bu konuda 1969 yılından itibaren yapılan farmakolojik, fizyolojik, biyokimyasal, histopatolojik araştırmalar, modern tıp ile alternatif tıbbı birbirinin bütünleyicisi olarak görmektedir. Bunun en iyi örnekleri Almanya, Fransa, Amerika ve İngiltere gibi tıpta ileri gitmiş ülkelerde kurulan ve sayıları gün geçtikçe artan alternatif tıp merkezleridir. O ülkelerde alternatif tedaviye artık sempatiyle bakılmakta, hatta bu tedavi metotlarını, vakıflar ve birçok kurum ve kuruluş teşvik etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı da akupunkturu bilimsel tedavi metodu olarak 29 Mayıs 1991'de kabul etmiştir. Üniversitelerimizin bazılarında da akupunktur dersleri gösterilmeye başlanmıştır. Sertifika amaçlı eğitim ise şu ana kadar Ankara Gazi Üniversitesi'nde ve İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde verilmektedir.
Vücudun yüzlerce anatomik uyarı noktası vardır. Ancak genel olarak tedavilerde aşağı yukarı 360 uyarı noktasının dikkate alınması, birçok vakada sonuca ulaşmak için yeterli olabilmektedir. Bu tedaviye "vücut akupunkturu" da denilir. Dolayısıyla kişinin rahatsızlığına göre hekimin uygulayacağı iğne sayısı da farklı olmaktadır. Örneğin cilt kırışıklığı, selülit, dolaşım bozukluğu, şeker hastalığı gibi rahatsızlıklarda kullanılan iğne sayısı diğer tedavilerde kullanılanlara göre daha fazladır.
Burada önemli olan rahatsızlığa göre uyarılması gereken noktanın uyarılmasıdır. Her uyarı noktası için bir akupunktur iğnesi kullanılır. Buna göre çok özel durumlar hariç, hastanın vücudunda ortalama elli ila yüz akupunktur noktası uyarılabilir Kür boyunca nokta sayısı her uygulamada hasta ve hastalıkların özelliklerine göre ortalama 1 ile 25 arasında olmakla birlikte, (bazen duruma göre 1-5-10-15-20-25 ve daha fazla da olabilir. İğne deyince, çoğumuz gözümüzde bildiğimiz enjeksiyon iğnelerini canlandırırız gözümüzde. Çünkü iğne denildiğinde hep onları görmüşüzdür.
Oysa enjeksiyon iğneleri, içinden sıvı ilaç şırınga edileceği için belirli bir kalınlıkta olması gerekir. Oysa akupunktur iğneleri, sadece vücuttaki anatomik noktaları uyarmak amacıyla düşünülmüş kılcal iğnelerdir. Altın gümüş veya çelik, krom veya gümüş karışımından yapılmış olanlar en yaygın çeşitlerdir.
Bir şeyin "Şüyuu vukuundan beterdir." derler. Yani bir konuda yayılan dedikodu, o konunun olmuş olmasından daha beter demektir. Çoğumuzda bir iğne korkusu vardır. "İğne batırma da öldür istersen." denilir. Gerçekten kimi insan birçok dikişlik ameliyat öncesi bile iğne vurulmaya giderken korktuğu kadar korkmaz. Bu psikolojik bir durum da olabilir. Ancak akupunktur iğnelerinin korkup çekinecek hiçbir tarafı yoktur. Çünkü akupunktur iğneleri kılcal iğnedir. İyi bir teknikle uygulandığı zaman iğnelerin vücuda batırıldığını çoğu kez hissetmezsiniz bile. Kulak gibi kıkırdak yapı olan bazı bölgelerde hafif ağrı hissedilirse de dayanılmayacak kadar acı duyulmaz. Bu durumu bazı hastalar sivri sinek sokması, bazıları böcek ısırığı bazıları karınca ısırığı gibi hissettiklerini söylüyorlar. Eğer öyle çok acı vermiş olsaydı kimse akupunktur tedavisi olmayı kabul etmezdi. Üstelik insanlar iğne tedavisi olurken gülümseyemezlerdi.
Elbette gereksiz. Bugün bütün dünyada milyonlarca insan akupunktur iğnesiyle tedavi ediliyor. Korkulacak bir uygulama olsa, bu tedavi bu kadar gelişir, yaygınlaşır ve onay görür mü?
Ancak bazı hastalarımız, akupunktur tedavisi olmak istediği hâlde, "iğne batırılıyor" diye korkuyor ve tedaviye başlamak istemiyor. Ama daha önceden tedaviye başlamış olanlarla görüştüğünde cesareti geliyor. Tedavi olmaya bizzat başladığında ise "İğnelerin çoğunu hiç hissetmedim bile." diyor.
Bu makale 27.09.2020 tarihinde İttifak Gazetesi web sitesinde yayınlanmıştır. Yazıyı okumak için tıklayınız.